Makaleler

Türk Borçlar Kanunu Kapsamında İradeyi Sakatlayan Haller

Aralık 2020, ERDEMİR&ÖZMEN AVUKATLIK ORTAKLIĞI

Türk Borçlar Kanunu Kapsamında İradeyi Sakatlayan Haller

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”)’nın ilk maddesinde; sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamasıyla kurulacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda irade açıklaması, açık veya örtülü olabilecektir. Bu noktada; sözleşmenin kurulmasına yönelik irade açıklaması sağlıklı bir irade ile verilmiş olmalı, tarafın özgür iradesini etkileyecek etkenlerin bulunmaması gerekmektedir. Ancak bazı hallerde sağlıklı bir irade açıklaması gerçekleşmemekte tarafların iradeleri dışsal faktörlerden olumsuz etkilenebilmektedir. Bu noktada, TBK’nın 30-39. maddeleri arasında düzenlenen irade bozuklukları gündeme gelmektedir.

 

İrade bozukluklarını; hata (yanılma), hile (aldatma) ve ikrah (korkutma) olarak üç başlık altında inceleyebiliriz.

 

Hata (Yanılma)

Yanılmaya ilişkin hükümler TBK’nın 30-35. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, TBK md. 30 uyarınca; sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz. 

 

Yanılma halleri kanunda 3 farklı şekilde düzenlenmiştir. Bunlar (i) açıklamada yanılma, (ii) saikte yanılma ve (iii) iletmede yanılma halleridir. Aşağıda her bir yanılma hali ayrı ayrı ele alınacaktır.

 

1- Açıklamada yanılma

 

TBK md. 31 hükmünde, açıklamada yanılmaya ilişkin beş farklı irade açıklama haline yer verilmiştir.

 

TBK md. 31 hükmü kapsamında bu hâller aşağıdaki şekildedir; 

 

Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır:

 

1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa.

2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.

3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.

4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.

5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa.

 

Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.”

 

2- Saikte yanılma

 

TBK md. 32 hükmünde, saikte yanılmaya ilişkin düzenlemeye yer verilmiş olup; saikte yanılmanın esaslı yanılma sayılmayacağı kabul edilmiştir. Bu kapsamda; yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılacaktır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekmektedir.

 

Saikte yanılmayı düzenleyen TBK md. 32 hükmü aşağıdaki şekildedir;

 

“Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.”

 

3- İletmede yanılma

 

TBK md. 33 hükmünde, iletmede yanılmaya ilişkin düzenlemeye yer verilmiş olup; sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması durumunda iletmede yanılma halinin varlığından söz edilebilecektir. 

 

TBK md. 33 hükmü kapsamında iletmede yanılmaya ilişkin hüküm aşağıdaki şekildedir;

 

“Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.” 

 

Önemle belirtmek gerekir ki, “Yanılmada dürüstlük kuralları” başlıklı TBK md. 34 hükmü uyarınca; yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremeyecektir. Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kastettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılacaktır.

 

Buna ek olarak TBK’nın “Yanılmada Kusur” başlıklı 35. maddesine göre yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemeyecektir. Nitekim hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, tazminata hükmedebilir.

 

Hile (Aldatma)

Aldatmaya ilişkin hükümler TBK’nın 36. maddesinde düzenlenmiş olup; taraflardan birinin, diğerini aldatması sonucunda bir sözleşme yapılmışsa, yanılma esaslı olmasa bile, yanılan tarafın sözleşmeyle bağlı olmadığı kabul edilmiştir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu sözleşme akdeden taraf ise, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde sözleşmeyle bağlı olmayacaktır.

Aldatmaya ilişkin hükümler TBK md. 36 hükmünde düzenlenmiş olup aşağıdaki gibidir;

“Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.”

İkrah (Korkutma)

Korkutmaya ilişkin hükümler TBK md. 37 ve 38’de düzenlenmiştir. Bu kapsamda eğer taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, o taraf sözleşmeyle bağlı olmayacaktır. Eğer korkutan üçüncü bir kişi ise ve diğer taraf korkutmadan haberdar değilse, korkutulan hakkaniyetin gerektirdiği hallerde diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlü olabilecektir.

TBK md. 37 hükmünde korkutmaya ilişkin düzenleme mevcut olup aşağıdaki gibidir;

“Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.

Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.”

Nitekim korkutmanın gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için TBK md. 38 hükmünde korkutmanın koşulları düzenlenmiştir. Bu kapsamda;

“Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır.

Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.”

İrade Bozukluğunun Giderilmesi

“İrade bozukluğunun giderilmesi” başlıklı TBK md. 39 uyarınca; yanılma, aldatma ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, artık sözleşmeyi onamış sayılacaktır.

İrade bozukluğunun giderilmesine ilişkin TBK md. 39 hükmü aynen aşağıdaki şekildedir;

“Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.

Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.”

Belirtmek gerekir ki, aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmayacaktır.


Benzer Makaleler

Aralık 2020 Alışveriş Merkezlerinde Ortak Gider Ödemeleri ve Pandemi’nin Etkisi
Aralık 2020 Kira Bedelinin Ödenmemesi Durumunda Kiracının Tahliyesi